Realizm Üzerine Felsefi Bir İnceleme
Realizm, en basit ve genel anlamıyla, belirli bir tür varlığın objektif bir gerçekliğe sahip olduğu görüşüdür. Bu gerçeklik, kavramsal şemalarımız, dil pratiklerimiz, inançlarımız gibi unsurlardan tamamen bağımsız, ontolojik bir bağımsızlığa sahiptir.
Bu bağlamda, varlıklar (soyut kavramlar ve evrenseller ile daha somut nesneler dahil) algılama eyleminden ve isimlerinden bağımsız bir varoluşa sahiptirler. Realizmin kökenleri, Thales, Herakleitos ve Parmenides gibi pre sokratik filozoflara dayanmakta olup, Platon ve onun idealar teorisiyle kesin bir formülasyona ulaşmıştır.
Sonraki dönemlerde filozoflar, özellikle Hristiyan düşünürler, bu doktrini ihtiyaçlarına göre düzenlemiş ve uyarlamışlardır:
Aziz Augustinus, Platon’un realizmini, evrensellerin maddi evrenden önce Tanrı’nın yaratıcı zihninde var olduğunu ve insanlığın bireysel insanlardan önce evrensel bir varlık olarak var olduğunu savunarak değiştirmiştir. Bu, insan ırkında orijinal günahın aktarımı ve Üçlü Birlik’in birliği gibi teolojik problemleri açıklamaktadır.
Aziz Anselmus, ideal veya evrensel bir kavramdan gerçek varoluş hakkında gerçekleri türetebileceğine inanmış ve Tanrı’nın varlığını, var olan en büyük varlık olduğu için hem düşüncede hem de gerçeklikte var olması gerektiğini savunmuştur.
Aziz Thomas Aquinas, Aristoteles‘in seyreltilmiş realizmini temel alarak, insan aklının Tanrı’nın varlığını tam olarak kavrayamayacağını, ancak evrensellerle bireysel nesneler arasındaki bağlantıları teolojide akıl yoluyla kullanabileceğini iddia etmiştir.
Realizm, felsefenin hemen her alanında, Metafizik, Epistemoloji, Etik, Estetik, Politika, Algı Felsefesi, Bilim, Matematik, Din, Hukuk gibi disiplinlerde etkilerini göstermiştir ve antik Yunanlılar için olduğu kadar bugün de tartışmalı bir konudur.
Realizm, objektif varlık gerçeğini reddeden pozisyonlar olan anti-realizm ve soyut kavramların, genel terimlerin veya evrensellerin bağımsız bir varlığa sahip olmadığını, sadece isimler olarak var olduğunu savunan nominalizm ile zihnin her şeyin var olduğu ve dış dünyanın zihin tarafından yaratılan bir yanılsama olduğunu iddia eden idealizm ile karşılaştırılır.
REALİZMİN TÜRLERİ NEDİR?
Platonik Realizm
Platonik realizm, antik Yunan filozofu Platon tarafından ortaya konan ve evrensellerin var olduğu görüşüdür. Bir evrensel, bir nesnenin özelliği olup, aynı anda birden fazla yerde var olabilir (örneğin, “kırmızılık” kalitesi). Platon evrenselleri ideal formalar olarak kabul ettiği için, bu duruş bazen yanıltıcı bir şekilde Platonik idealizm olarak da adlandırılır.
Evrenseller sorunu, presokratik filozoflar(Herakleitos, Demokritos, Anaksimenes gibi) tarafından gündeme getirilen ve “adam”, “ağaç”, “beyaz” gibi yaygın isimlerin ve sıfatların ne anlama geldiğiyle ilgili eski bir sorundur. Bu kelimelerin atıfta bulunduğu “şey”in mantıksal ve varoluşsal durumu nedir? Gerçekten bir şey midir, yoksa bir kavram mıdır? Gerçeklikte, zihinden bağımsız olarak var mıdır, yoksa var değil midir? Varsa, fiziksel bir şey midir yoksa soyut bir şey midir? Maddi nesnelerden ayrı mıdır, yoksa bir şekilde onların bir parçası mıdır? Genel olarak bir şey, nasıl olur da özel olarak birçok şey olabilir?
Platon’un çözümü, evrensellerin gerçekten var olduğu, ancak sıradan fiziksel nesneler gibi aynı şekilde var olmadığı, ancak uzay ve zamandan bağımsız bir tür hayalet varlık modunda var oldukları yönündedir. Dolayısıyla, insanlar evrenselleri göremez veya onlarla duyusal temas kuramaz ve onlara uzay ve zaman kategorilerini uygulamak anlamsızdır, ancak yine de onları kavrayabilir ve var olabilirler.
fikrotrat.com
Orta Yol Realizmi
Orta yol realizmi, evrensellerin (veya evrensel kavramların) ayrı bir alanda var olmadığı, ancak ortaya çıktıkları her yerde uzay ve zamanda yer aldıkları görüşüdür. Bu bakış açısı, Platonik realizm veya aşırı realizm ile anti-realizm ve nominalizm arasında bir orta yol temsil eder.
Bu görüş, bir şeyin kendisi ile varoluş biçimi arasında ayrım yapar: bir şey, zihinde evrensel olarak var olur ve gerçekte birey olarak var olur. Dolayısıyla, fikirlerimizin bize sunduğu şey evrensel olarak zihnin dışında birey olarak var olur. Böylece, orta yol realizmi, şeyleri bireysellikleriyle sunan duyusal bilgiyi ve şeyleri daha soyut doğalarıyla sunan kavramsal bilgiyi tanır.
Modal Realizm
Modal realizm, özellikle David Lewis (1941 – 2001) tarafından öne sürülen, olası dünyaların yaşadığımız gerçek dünya kadar gerçek olduğu görüşüdür ve sadece soyut olasılıklar değildir. Terim, zorunluluk ve olasılık kavramlarını analiz etmek için kullandığı olası dünyalar teorisine Gottfried Leibniz‘in adını vermektedir.
Lewis, olası dünyaların var olduğunu ve gerçek dünyamızla aynı türden şeyler olduğunu, içerik açısından farklılık gösterdiklerini, ancak tür açısından değil, iddia etmiştir. Ayrıca, olası dünyaların daha temel bir şeye indirgenemeyeceğini, kendi başlarına indirgenemez varlıklar olduğunu savunmuştur. Gerçek dünyamızı “gerçek” olarak adlandırdığımızda, “gerçek” terimi endeksaldir (basitçe belirli bir durumu gösterir): bu, dünyamızın diğer herhangi bir dünyadan daha gerçek olduğu anlamına gelmez. Olası dünyalar birbirlerinden uzay-zamansal olarak izole edilmiştir: aynı uzayda veya zamanda var olmazlar. Ayrıca, olası dünyalar birbirleriyle nedensel olarak izole edilmiştir: birbirleriyle etkileşimde bulunmazlar.
Fikrotrat.com
Realizmin Diğer Boyutları ve Felsefi Etkileri
David Lewis’in modal realizm teorisine göre, olası dünyalar gerçek dünyamızla aynı türden varlıklardır ve gerçekliğimizden farklı olmalarına rağmen, tür olarak bizim dünyamızdan farklı değildirler. Lewis’e göre, “gerçek” kelimesi endeksal bir terimdir; yani sadece özel bir durumu ifade eder ve dünyamızın diğer dünyalardan daha gerçek olduğunu ima etmez. Bu teoriye göre, olası dünyalar birbirinden uzay-zaman açısından izole edilmiştir; yani aynı uzay veya zamanda var olmazlar ve birbirleriyle nedensel olarak etkileşime girmezler.
Realizmin bu özel yorumu, metafizikten epistemolojiye, etikten estetiğe kadar felsefenin birçok alanında etkili olmuştur. Özellikle politik felsefe, din felsefesi ve bilim felsefesi gibi alanlarda realizmin farklı yorumları mevcuttur.
Farklı Alanlarda Realizm
Metafizikte, realizm, varlıkların zihinsel olmayan bir gerçekliği olduğunu savunur. Bu görüş, varlıkların zihnin dışında, bağımsız bir gerçekliğe sahip olduğunu ve bu gerçekliğin insan algısından bağımsız olarak var olduğunu öne sürer.
Epistemolojide realizm, bilginin dış dünyaya dayandığı ve dış dünyanın zihinden bağımsız bir varlık olduğu fikrine dayanır. Bu, bilginin objektif gerçekliklere dayalı olduğunu ve zihinsel yapılarımız tarafından tamamen üretilmediğini savunur.
Etik realizmde, ahlaki değerlerin ve yargıların objektif gerçeklikler olduğu ve bu değerlerin insan algılarından veya düşüncelerinden bağımsız olarak var olduğu iddia edilir. Bu görüş, ahlaki yargıların evrensel ve değişmez olduğunu savunur.
Estetik realizm, sanat ve güzellik anlayışlarının objektif standartlara dayandığını ve bu standartların kültürel ya da bireysel tercihlerden bağımsız olduğunu öne sürer.
Politik felsefede realizm, devletlerin ve bireylerin eylemlerinin temel motivasyonunun güç ve çıkar olduğunu savunur. Bu yaklaşım, politikaların ideallerden ziyade gerçekçi ve pragmatik temellere dayandığını vurgular.
Din felsefesinde realizm, dini inançların ve uygulamaların objektif gerçekliklere dayandığını ve bu inançların insanın subjektif deneyimlerinden bağımsız olarak var olduğunu savunur.
Son olarak, bilim felsefesinde realizm, bilimsel teorilerin ve modellerin dış dünyanın objektif bir temsili olduğunu ve bu teorilerin ve modellerin gerçek dünya hakkında doğru bilgiler sağladığını iddia eder.
Realizm, tüm bu felsefi disiplinlerde, gerçeğin ve bilginin doğasını anlamamızda temel bir rol oynar ve felsefenin birçok alanında etkili olmuştur. Bu nedenle, realizmin farklı yorumları ve uygulamaları, felsefi düşüncenin temel taşlarından biri olarak kabul edilir.